
Çocukluğumu Bindirdim Tramvaya O Gitti Ben Kaldım Yaya (Müjdat Gezen)
Şahbaz Amca
Bu dünyada ne kadar kalacağımı bilememek fena. Ama bilmek facia. 1943. İkinci savaş yılları. Ekmek karneyle veriliyor. Eski nüfus kağıdımı hala saklarım. “Ekmeği verildi” mührü var.
Fatih Hırka-i Şerif Caddesi, Gönül Apartmanı, Kat 3, No: 17. Dört oda bir sofa kiracı oturduğumuz daire. Şahbaz Amca ev sahibimiz. Bursalı. Her ay başı memleketinden gelip kiraları toplar, sonra yine Bursa’ya dönerdi. Bunca yıllık hayatımdan bir şeyler öğrendim galiba. Anlatacağım… Çok mu daldan dala atlıyorum? Öyle olmalı, öyle olacak. Hayat böyle.
Bir Dakika
Yukarıda biraz söz ettim ya. En önemli bir dakikalardan biri de, yılda bir defa 10 Kasım’larda, saat dokuzu beş geçe yaptığımız bir dakikalık saygı duruşudur. O bir dakikanın içinde binlerce dakika vardır. Dokuzda uyanırım evimde. 10 Kasım’dır. Yüzümü evimdeki tek resim olan Mustafa Kemal Atatürk’e dönerim. O sırada Kalamış Marina’daki tekneler sirenlerini çalarlar. Dikerim gözlerimi onun mavi gözlerine, ikimizin pınarlarından da birer damla yaş akıverir. O bir dakika benim yaşamımdaki en önemli bir dakikadır. O nedenle ayrı yazdım.
Ne Güzel Günlerdi
Uzaktan bir kamyon geçti. İçinde kadınlı erkekli mesireciler. Kamyonda ben de varım. Çocuğum daha. Haramidere’ye gidiyoruz. Bugün Pazar. Eğleneceğiz. Dönüşte banyo var. Alaturka ailelerde pazar banyoları gelenekseldir. Banyo sobası odunla yanar. Hem kazanı, hem banyoyu ısıtır… Mesireye giderken her aile ortaklaşa kamyon tutar. Halılar, semaverler, dolmalar, kuru köfteler, ip (atlamak için), top (tabii oynamak için). En güzel günler pazar günleri olurdu o zaman.
Kitabın başlarından birkaç alıntı yaptım yukarıda. Arka kapağı Uğur Dündar yazmış. Okuyalım lütfen. Her zaman çok güzel şeyler yapıyor Müjdat Gezen. Kitapta çok çok güzel.
TRT’de çalışırken Tunceli Ovacık’a gitmiştik. Bizi Munzur Nehri’nin kırk gözeden adeta süt gibi, bembeyaz köpükler saçarak doğduğu yere götürdüler. Eğilip kana kana içtiğim çok soğuk ve berrak suyun tadını hala damağımda hissederim.
Ben Müjdat’ın hayatını, o kaynaktaki gibi hiçbir kirin karışmadığı bir akarsuya benzetirim. Kitabı okurken gürül gürül akmaya devam eden bu tertemiz sudan, sizde de bir yudum alacak ve tadına doyamayacaksınız…
Büyük konuşmadan, ahkam kesmeden, bilgiçlik taslamadan, tam tersine kendisiyle dalga geçerek hayatından kesitler, anılar ve dostlarından portreler sunuyor. Ben dört saatte bitirdiğimde içimden “Keşke daha çok yazsaymış” dedim. Bakalım siz ne diyeceksiniz?…