Petey (Ben Mikaelsen)


Sevgi, inanç ve dostluk üzerine sımsıcak bir hikaye

Petey (Ben Mikaelsen)

1922 Baharı, Bozeman, Montana

Buharlı tren geçide yaklaşırken düdüğü acı acı öttü. Aynı kavşağa doğru delice bir hızla yaklaşan soluk siyah renkteki T Model Ford, toprak yolda kıvrılırken gıcırdayan tamponunun altından çamur sıçratıyordu. Otomobil, geçitteki raylara lokomotiften saniyeler önce varınca yolcular bağırıp ıslık çalarak trenin pencerelerinden dışarı sarktılar. Tren, kızmış gibi düdüğünü acı acı öttürmeye devam ediyordu.

Trende alkış kıyamet koptu. Biri, “Atsız araba yine kazandı!” diye bağırdı.

Otomobilin şoförü Roy Corbin, arabayı hırsla sürüyordu. Yanındaki eşi Sarah Corbin, yerlerinden zıplayarak tren garına doğru saptıklarında koltuğuna yapışmıştı. Bu bir Pazar gezisi değildi. Kucağındaki sarınıp sarmalanmış çocuğa baktı. Yolculuklarının sebebi oydu.

Sarah Corbin, doktorun iki yıl önce o çıplak hastane odasına girişini anımsadı. Babacan ses tonu, sözlerinin acımasızlığını gizleyemiyordu. “Bayan Corbin, maalesef çocuğunuz bazı kusurlarla doğdu.”

../..

“Çocuğunuzun duyuları hiçbir şeye tepki vermiyor. Benim tavsiyem, ne kadar zor da olsa, onu bakımıyla ilgilenebilecek bir kuruma yatırmak olacaktır.”

Sarah itiraz etti, “Hayır! Bu benim oğlum, benim Petey’m. Bu arızalı bir makine değil. Kimse Petey’yi benden alamaz. Hiç kimse!”

../..

Tıknaz hasta kabul hemşiresi kayıtlara baktı, sonra Petey’yi alarak soğuk, metal muayene masasının üzerine hoyratça yatırdı. “Raporda sözü geçmeyen bir şey var mı?”

“Yok, ailesinin onu istemeden bırakmış olmasının dışında.”

../..

Aynı gün ilerleyen saatlerde, hasta kabul bölümünde görevli genç bir çalışan, Petey’yi mağarayı andıran yüksek tavalı geniş odaya, çocuk koğuşuna götürdü. Duvarlar boyunca birer düzine çocuk karyolası diziliydi.

../..

Huzurevindeki hayat, Petey’nin idare ettiği bir programdan ibaret oldu. Kahvaltı, öğle yemeği ve akşam yemeği. Perşembeleri Bingo oynuyordu; gönüllülerden biri, markalarını onun için hareket ettiriyordu. Cuma sabahları şarkı söyleme faslı. Pazar, kilise ayinleri. İlkbaharın gelişiyle, görevliler Petey’yi güneşten faydalanması için her gün ön bahçedeki çimlere oturtmaya başladı. Yoldan geçen, yakınlardaki bir okulun öğrencilerini evlerine götüren okul servislerine bayılıyordu.

Yukarıda kitaptan kısa parçalar halinde uzunca bir alıntı yaptım. Aşağıda kitabın arka kapağını okuyabilirsiniz. Gerçek yaşam öyküsüne dayanan mükemmel bir kitap. Tavsiye ederim.

Beyin felciyle doğup doktorların yanlış teşhisleri sonucu zihinsel engelli kabul edilen Petey, iki yaşındayken ailesi tarafından, akıl hastanesine gönderilmek üzere terk edilir. Ufacık yaşında terk edilse de hayata sımsıkı tutunur Petey. Ailesi ondan vazgeçmiştir belki ama o, hayattan vazgeçmez. Yeni evinde şartlar ne kadar ağır olursa olsun mutlu olmak için bir neden bulmakta hiç mi hiç zorlanmaz. Ve bu özelliğiyle etrafındaki herkesi kendine hayran bırakır.

Mevsimler değişir, yıllar geçer; Petey büyür, yaşlaır… Dostları istemeyerek de olsa onu bir bir terk eder. Petey de bir daha incinmemek için artık kimseyle arkadaşlık etmek istemez. Ta ki gönderildiği hizirevinde Trevor Ladd adındaki bir çocukla tanışana dek. Çok geçmeden ayrılmaz iki dost olan bu küçük çocuk ve yaşlı adamın birbirlerinden öğrenecekleri çok şey vardır.

  •   

Bir yorum ekleyin

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.