
Kuvayi Milliye (Nazım Hikmet)
Arhaveli İsmail’in Hikayesi
…/.
Şaban Reisin teknesi / ateşten direğiyle gömüldü suya.
Arhaveli İsmail / bu ölen teknedendi.
Ve şimdi / Kerempere Fenerinin açığında, / batan teknenin kayığında / emanetiyle tek başınadır, / fakat yalnız değil:
rüzgarın, / bulutların / ve dalgaların kalabalığı, / İsmail’in etrafında hep bir ağızdan konuşuyordu.
Arhaveli İsmail / kendi kendine sordu: / “Emanetimizle varabilecek miyiz?” / Kendine cevap verdi: / “Varmamış olmaz.”
Gece, Tophane rıhtımında / Kamacı ustası Bekir Usta ona: / “Evladım İsmail,” dedi, / “hiç kimseye değil,” dedi, / “bu, sana emanettir.”
Ve Kerempe Fenerinde / düşman projektörü dolaşınca takanın yelkenlerinde, / İsmail, reisinden izin isteyip, / “Şaban Reis,” deyip, / “emaneti yerine götürmeliyiz,” deyip / atladı patalyasına, açıldı.
“Allah büyük / ama kayık küçük” demiş Yahudi. / İsmail bodoslamadan bir sağnak yedi, / bir sağnak daha, / peşinden üç-kardeşler. / Ve denizi bıçak atmak kadar iyi bilmeseydi eğer / alabora olacaktı.
Rüzgar tam kerte yıldıza dönüyor. / Ta karşıda bir kırmızı damla ışık görünüyor: / Sivastopol’a giden bir geminin / sancak feneri.
Elleri kanayarak / çekiyor İsmail kürekleri. / İsmail rahattır. / Kavgadan / ve emanetinden başka her şeyin haricinde, / İsmail unsurunun içinde. / Emanet: / Bir ağır makinalı tüfektir. / Ve İsmail’in gözü tutmazsa liman reislerini / ta Ankara’ya kadar gidip / onu kendi eliyle teslim edecektir.
./…
Ben duygularıma hakim olamıyorum bu kitabı okurken birden bire kendimi ağlarken buluyorum. Ne denebilir ki NAZIM HİKMET RAN
