Darağacında Üç Fidan (Nihat Behram)


Darağacında Üç Fidan (Nihat Behram)

Başgardiyan odasında aşağı yukarı, yirmi-otuz yüksek dereceden görevli vardı. Cezaevi görevlileri, merkez komutanları, güvenlik görevlileri, Tevfik Türüng, İnfaz Savcısı Sami Uğur ve diğerleri…

Deniz, son mektubunu önceden hazırlamamıştı. Son mektubunu darağacının karşısında yazdıracaktı. Bir zabıt katibi ve daktilo getirttiler.

Sigara içeceğini söyledi. Bir görevli Deniz’in sigarasından bir tane ağzına koyup yaktı. Bir-iki nefes çektikten sonra geri aldı. Deniz istedikçe veriyordu.

Darağacına bakarak son mektubu yazdırmaya başladı:

“Merkez Cezaevi

Baba,
Mektup elinize geçmiş olduğu zaman aranızdan ayrılmış bulunuyorum. Ben ne kadar üzülmeyin dersem yine de üzüleceğinizi biliyorum. Fakat bu durumu metanetle karşılamanızı istiyorum, insanlar doğar, büyür, yaşar, ölürler, önemli olan çok yaşamak değil, yaşadığı süre içinde fazla şeyler yapabilmektir.

…kitaplarımı küçük kardeşime bırakıyorum, kendisine özellikle tembih et, onun bilim adamı olmasını istiyorum, bilimle uğraşsın ve unutmasın ki, bilimle uğraşmak da bir yerde insanlığa hizmettir, son anda yaptıklarımdan en ufak bir pişmanlık duymadığımı belirtir, seni, annemi, ağabeyimi ve kardeşimi devrimciliğimin olanca ateşiyle kucaklarım.

Oğlun Deniz Gezmiş”

Mektupları infaz savcısı aldı. Yusuf, “Mektuplarımı yerlerine verecek misiniz?” diye sordu. İnfaz savcısı, “Elbette vereceğiz, bize güvenin yok mu?” diye yanıtladı. Yusuf gülümseyerek, “Niye güvenim olsun?” diye karşılık verdi…

Yusuf’un babasına yazdığı son mektubu şöyleydi:

“Salı 2 Mayıs 1972

Sevgili Babacığım…
Bu mektubu aldığın zaman ben ebediyen bu dünyadan göç etmiş olacağım. Ne kadar sarsılacağını tahmin ediyorum. Bir buçuk seneden beri benim yüzümden nasıl üzüntü içinde olduğunuz malum. Bu son olayı da metanetle kaşılamanızı sadece dileyebiliyorum.

…Babacığım cezaevinde kalan arkadaşları ara sıra yoklarsan, hallerini hatırlarını sorarsan çok memnun olurum. Her biri senin oğlun sayılır. Dışarıda bizler için uğraşan dostlarımı ve dostlarını hiçbir zaman unutmayacağını biliyorum.

Mektubum burada biterken sizi, annemi, Yücel’i, ablamı, Aziz ağabeyi, Mehtap’ı hasretle kucaklarım babacığım…

Sağlıcakla kalın.

Hoşçakalın
T. Yusuf Aslan”

Yusuf’un babasına yazdığı bu son mektubu yerine verilmişti, fakat köyüne ve akrabalarına yazdığı mektup yerine verilmedi.

Bir ara infaz savcısı Hüseyin’e “Sarız’ın içinden misiniz, köyünden mi?” diye sordu. Hüseyin, “Sarız’ın içindenim, siz Kayseri’nin neresindensiniz?” dedi İnfaz Savcısı, “Kayseri’nin içindenim,” diye karşılık verdi.

Ve savcı bu konuşmadan sonra, hakkındaki idam kararını Hüseyin’e okuyup, sordu: Hüseyin, “Karar bana aittir, bir diyeceğim yoktur,” dedi. Bu ara Hüseyin daha önce hücresinde babasına yazdığı kısa mektubunu çıkarıp, babasına vermelerini söyledi… bu son mektubunda Hüseyin şunları yazmıştı:

Babama, Anneme, Kardeşlerime ve yakın arkadaşlarıma,

Söyleyecek fazla söz bulamıyorum.
Bir insanın sonunda karşılaşacağı tabii sonuç bildiğiniz sebeplerden dolayı erken karşıma çıktı.
Üzüntü ve acınızı tahmin ediyorum.
İleride durumu çok daha yakından anlayacağınız inancındayım.
Metin olunuz.
Üzüntü ve acılarınızı unutmaya çalışınız.
Bütün varlığımla hepinize kucak dolusu selamlar, sevgiler!..
Yazılacak çok şey var, fakat hem mümkün değil, hem de sırası değil…
Candan Selamlar…

Hüseyin İnan”

Yukarıda Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan’ın mektuplarından alıntı yaptım. Hüseyin İnan’ın mektubunun tamamını burada aktardım.

Bir yorum ekleyin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.