
Kırmızı Bisiklet (Can Dündar)
Okul hayatının ilk gününde, küçük bir bavulu andıran çantası, ayağında spor ayakkabısı, üzerinde kareli hırkasıyla kantin önünde, annesinin yanında hazırolda duran fotoğraftaki o çelimsiz çocuğun ilk defteriydi bu…
Sayfalarını karıştırırken kırık dökük binbir anı döküldü içinden:
Sallanan dişlerim, sayı fasulyelerim, Cin Ali’lerim, Doğan Kardeş’lerim, kırmızı kurdelelerim, blok flütümle mandolinlerim, beslenme torbasında kurabiyelerim, iyi’lerim, pekiyi’lerim, iftiharlarım, teşekkürlerim, DMO kalemlerim, sobalı gecelerim, uykulu sabahlarım …ve Cuyibar Hanım… benim melek öğretmenim…
“Örtmen” “Hoca” olmamıştı daha… Silgiler kokusuz, domatesler hormonsuzdu. Servis yoktu, okul çıkışında sımsıkı sarılan anneler vardı. Kara tahta fena tozutuyor, beyaz kolalı yaka boğazımı kesiyordu. “Şans, talih, kader, kısmet 5 kuruşa” satılıyordu. Zenci kızlı Mabel sakızından Cemil Turan kartları çıkıyordu. Çamlıca gazozunun içine leblebi atıp içince daha eğlenceli oluyordu; kerrat cetveli zor ezberleniyordu; yerli malı haftalarında kuru incirle üzüm yeniliyordu, hiçbir şey atılmıyor, onarılıp yeniden giyiliyordu.
Takvimler 1968’i gösteriyordu.
20. yüzyılın en güzel yıllarından biri başlıyordu; ne yazık, biz bunu bilmiyorduk.
Kitaptaki öykülerden biri olan “Yarın”‘dan bir bölüm aktardım.
