
Nana -2- (Emile Zola)
Montmartre, Veron sokağında üçüncü katta küçük bir dairedeydiler. Hem taşınalı üç gün oldukları evlerini, hem de haç yortusunu kutlamak için birkaç dostlarını davet etmişlerdi.
Birlikte oturmayı düşünmemelerine karşın balayının coşkusu içinde her şey aniden oluvermişti. Banker ve Kont’u kapının önüne koyduğu o büyük kavganın hemen ertesi günü Nana etrafındaki her şeyin çöktüğünü hissetti. Şöyle bir düşünüp durumu değerlendirdi: Alacaklılar burnunun dibine kadar girip gönül işlerine bile karışır olmuşlardı, aklını başına toplamazsa her şeyi satmaktan söz ediyorlardı, üç parça mobilya için sonu gelmez, baş ağrısı bir kavga başlayacaktı. Her şeyi bırakıp gitmeyi seçti. Haussmann caddesindeki ev zaten canını sıkıyordu. Yaldız kaplı büyük salonlarıyla aptal bir yerdi. Fontan’a duyduğu aşkla, eski çiçekçi kız heveslerine geri dönmüş, pelesenk ağacından aynalı bir dolapla, mavi örtülerle kaplı bir yataktan başka bir şey istemez olmuştu. Birkaç gün içinde çıkartabildiği her şeyi satıp on bin frank kadar bir parayla ardına iz bırakmadan kaçtı; kapıcıya bile bir şey söylememiş, kayboluk gitmişti. Artık erkek milletin kimse eteğini tutup asılamayacaktı. Fontan da çok nazik davranıp olmazlanmamış, sadece yaptıklarını izlemiş, hatta dostça yardımcı olmuştu. Adının cimriye çıkmasına karşın, kendi yedi frangını, kadının on bin frangına katmıştı. Bu para, temeli sağlam bir ev kurmaya yeter görünüyordu. Her şeyi iki eski dost gibi paylaşarak Veron sokağında iki odalı küçük bir ev tutup ortak paralarından birlikte evi döşediler. Başlarda her şey harikaydı.
Yukarıda ikinci cildin ilk sayfasını aktardım. Meşhur Emile Zola kitaplarından biri. Sıkılmadan okursanız eğer hayatın insanı nasıl değişimlerden geçirdiğini fark edebilirsiniz.
