
Ateşten Gömlek (Halide Edib Adıvar)
”Bu sabah doktor geldi. Yanımda uzun uzun oturdu, konuştu. Bu haftanın sonunda ameliyat muhakkak. Bende bugünlerde düşüklük var. Zannediyorum ki, ben denilen şey başımdaki birkaç sima ve onların hatıralarından ibaret. Bunları anlattıkça boşalıp yavaş yavaş bitiyorum. İçimde dökeceğim son bir Sakarya kaldı; asıl facia ve son perde.(…) bende ancak son perdeyi anlatacak kadar nefes var. Ondan evvelki günler hep perde arası.”
Güzel ve önemli Kurtuluş Savaşı romanları sonradan yazılmıştır. Birçoğunu bugünde tutkuyla okuyabiliriz. Ama pek azı Halide Edib’in Ateşten Gömlek’i ölçüsünde ”içten” tanıktır. Handan’da aşkı ve ve kadın özgürlüğünü sayıklamalarla dile getirmiş romancı, Ateşten Gömlek’te de bir toplumun, bir ulusun yeniden varoluş mücadelesini aynı şiddetle, aynı buhranla, adeta nöbetler içinde söylüyor.
Selim İleri
İhtiyat Mülazımı Peyami Efendi’nin başında kör kurşun, ameliyat zamanı gelinceye kadar aklında kalan hatıralarını; Ayşe hemşireyi, İhsan Kumandanı, cephe arkadaşlarını, kahramanlıklarını, sevdalarını dinliyoruz. İlk başta neden bilmem okumakta zorluk çektiysem de sonrasında akıp giden maceralarla kitap nasıl sonlandı anlayamadım. Halide Edib’i bu zamana kadar hiç okumamıştım. Son dönemde daha çok Kurtuluş Mücadelemizi anlatan romanlar okudukça Halide Edib okumamak bir eksiklik oldu benim için. Ateşten Gömlek güzel bir başlangıç oldu. Hikayeyi bir kadın romancı olarak mesela neden Ayşe hemşirenin ağzından değil de Peyami Efendinin ağzından anlattığını merak ettim. Bir erkeğin buhranlı anlarını, his ve duygularını nasıl bu kadar güzel ve akıcı anlatmış, hayran oldum. Daha sonra okuduğum Sinekli Bakkal romanı ile hayranlığım daha da arttı. Ülkemiz için çok büyük bir değer olan, Kurtuluş Savaşı Mücadelemizin önemli bir aktörü Halide Edib Adıvar’ı saygıyla anıyorum…
