
Kuyucaklı Yusuf (Sabahattin Ali)
”Bu manasız ve yabancı hayatta bir tek şeye hakikaten sarılmış, hakikaten inanır gibi olmuştu. Bu da karısı idi. Muazzez’in varlığı Yusuf için büyük, boşlukları dolduracak mahiyette bir şey değildi, fakat onun yokluğu müthişti. Onun bu kadar sebepsiz yere, bu kadar insafsızca Yusuf’un hayatından koparılması çıldırtacak kadar acı idi. Hayatında asıl aradığı şeyin Muazzez olmadığını biliyordu, fakat Muazzez olmadan bunu aramaya muktedir olamayacağını sanıyordu.”
Kuyucaklı Yusuf Türk edebiyatının belki de en romantik kahramanıdır. Hayatın ve insanların zalimliği karşısındak naif duruşu ile bir yandan trajik bir sona ilerlerken, bir yandan da yaşadığı lirik aşk hikayesinin kahramanı olarak edebiyat tarihinde yerini almıştır.
Sabahattin Ali büyük romanı Kuyucaklı Yusuf’ta lirik ve romantik bir kahramanın yanı sıra, zalim ve ağulu bir taşra portresini bütün aktörleriyle gözümüzde canlandırır.
Yukarıda ki paragraflar kitabın arka kapağından… Benim düşüncelerim ise şöyle: Sabahattin Ali’nin ilk romanı olma özelliğini taşıyan Kuyucaklı Yusuf’u bir solukta okudum. Karakterlerin hepsinin hayatının yanlışlıklarla dolu olduğunu düşünmeden edemedim açıkçası. Taşrada hayatın ne kadar zor olduğu ama buna sebep insanların ta kendisi olduğu açıkça gözler önüne seriliyor ki ben bunu anlamakta zorluk çekiyorum. İnsanlar hayatı neden hem kendileri hem de çevresindekiler için çekilmez hale getirirler. Tüm bunları anlamaya çalışarak, sorgulayarak okudum. Bana göre eski Türk filmlerini anımsatsa da altta verdiği mesajlar açısından alınacak derslerin oldukça fazla olduğu, bunların yanı sıra güzelliği yazıldığı dönemde de şimdi ki dönemde de tescillenmiş bir roman…
