Yüzüncü Ad “Baldassare’nin Yolculuğu” (Amin Maalouf)
Canavar’ın yılına girmemize daha dört uzun ay var, oysa gelmiş dayanmış kapıya. Gölgesi, yüreklerimizi ve evlerimizin pencerelerini örtüyor.
Çevremdeki insanlar başka şeyden söz edemez oldular.
Senin için iyi olan, başkaları için de iyidir; gerçek senin elindeyse, yolunu yitirmiş koyunları doğru yola getirmen gerekir, hangi yolla olursa olsun…
Sözlerimin günün birinde unutulup gideceğini bilmiyor değilim; tüm varlığımız, sırtını unutulmaya yaslamış aslında, ama en azından süregitmeye benzer bir şeye gereksinimimiz var, bir süreklilik yanılsamasına belki, bir şeylere girişebilmek için. Nasıl karartabilirim bu sayfaları, nasıl olayları ve duyguları en doğru sözcüklerle betimlemeye çalışabilirim hala, on yıl sonra, yirmi yıl sonra gelip eski yaşamımı olduğu gibi bu defterde bulamayacaksam? Yine de yazıyorum oysa, hala yazıyorum ve yazacağım.
Her şeyi yok edecek ateş, yaklaşıyor gitgide ve ben, bu ahşap odada, bu ahşap masaya oturmuşum, son düşüncelerimi emanet ediyorum, kolayca alev alacak bir kağıt tomarına! Delilik! Delilik! Ama bu delilik, ölümlü olma durumumun bir özeti değil mi zaten?
Yukarıda kitaptan kısa kısa alıntılar aktardım. Aşağıda kitabın arka kapağını okuyabilirsiniz. Amin Maalouf benim hayran olduğum yazarlardan biridir. Yine harika bir kitap okudum. Tavsiye ederim.
Doğu’daki son Cenevizlilerden, antika tüccarı Baldassare Embriaco, 1665 yılı sonlarında, soyunun yüzyıllardır yaşadığı Lübnan’dan yollara düşer. Ertesi yıl, İncil’e göre “Canavar’ın Yılı”dır. Kimilerine göre düpedüz Mahşer: Kan, Ateş, yıkım ve her şeyin sonu… Zamanın sonu!
Dünyayı ve Baldassarre’yi kurtarabilecek tek şeyse, Yüzüncü Ad’dır. Kimselerin görmediği bir yazma kitap ve bu kitapta açıklandığı söylenen bir ad: Allah’ın, Kuran’da anılan doksan dokuz adının, sıradan ölümlülere bildirilmemiş olan yüzüncüsü… Tanrı’nın gizli ve yüce adı…
Yüzüncü Ad’ın peşinden önce İstanbul’a uğrar Baldassare’nin yolu; oradan İzmir’e, Sakız’a, Cenova’ya, Amsterdam’a, sonra da Londra’ya. Konya’da vebanın kıyımına, İzmir’de Sabetay Sevi’nin şaşırtıcı başkaldırısına, İngiltere’de büyük Londra yangınına tanık olur. Korku, şaşkınlık, düşkırıklığı, umut ve aldanma, menzil taşlarıdır bu uzun yolun. Bir de en beklenmedik anda yolcunun karşısına dikiliveren aşk. Sevincin, mutluluğun tek kaynağı aşk!..