Mektup Aşkları (Leyla Erbil)
Jaleciğim, anlaşılan çok meşgulsün gene. Bu kadar uzun aralar verdiğine göre mektuplarına? Belki de şiirlerine kapandın gene. Ben arada bir karalıyorum ama değerli bir şey çıkmıyor. O benden ısrarla şiirlerimi okumamı istiyor ama cesaretim yok dostum. Korkuyorum; ya şiirlerimi beğenmez de benden de soğursa, hayır hayır asla ona okuyamam yazdıklarımı. Zaten artık şiir miir umurumda değil. Aşk her şeyi unutturdu bana. İnsan bu kadar umut doluyken şiir yazamaz Jaleciğim. Şiir ancak bedbahtken, ızdırapla terennüm edilebilen bir şeydir. Nazım Hikmet bir istisnadır. Ben haddimi bilirim. Sanatı daha doğrusu şiiri terk ediyor, onun yerine aşkı alıyorum dostum! Aşk müthiş bir şey! Korkunç bir şey bile denebilir! Ama inan ki dostlukları asla öldürmüyor. Bilakis seni, Sacide’yi eskisinden çok seviyor ve sizlerin de mesut olmanızı istiyorum.
Seni hiçbir zaman unutmayacak kardeşin. Sizinkileri selam.
Ferhunde
Sevgili Jale,
Herhalde kuyruğa girip sana kutlama telgrafı çekmemi beklememişsindir! Şu mektubu bile yazmaya elim varmıyor. Hem evlenmişin, hem de Ahmet’le evlenmişin! Valla Allah mutlu etsin, bir yastıkta kocayasınız ama yanlış yaptın gibi geliyor bana. Neden Reha’yla evlenmedin bir türlü anlamadım? Anlayamıyorum da! Neyse, bir de o kuyruklu soyadını, imzana çakmışın. Ulan sen sadece Jale diye atardın imzalarını. Onları severdim ben, nene gerek gene öyle at bana, baki kalan şu kubbede!
../…
Gözlerinden öper sonsuz mutluluklar (!) dilerim. (Başkasına verir talkını, kendi yutar salkımı!)
Senin Sacide
Sacideciğim,
On beşinci gün hala buradayım. Mektubun da gecikti, belkide yoldadır. Nasılsın? Dilerim adres değiştirmiş olmayasın, kimi vakit İstanbul’a dönmektense yüzgörümlerimi, takılarımı falan satıp, senin dediğin gibi yapıp oralara gelsem diyorum ama, o denli cesur değilim, ne olacğımı bilemeden yola çıkamam.
../…
İstanbul’dan yazarım sana yeni adresimi dostum.
Senin Jale
Kitaptaki bir çok mektuptan birkaç tanesinden küçük alıntılar yaptım yukarıda. Kitabın arka kapağında ise;
“Leyla Erbil’de ağırlıklı olarak çarpan tek bir şey vardır: Başkaldırıdır bu! Başkaldırı her şeydir onda. Bir bakıma ‘bunun için yazıyor’ diyebiliriz. Buradan büyük bir düzyazı çıkarmıştır Erbil. Bu ilk ağızda görülmezdir; sanki gizli bir izlektir; pek bilinsin istemiyordur. Daha çok sezilsin, hissedilsin istiyordur. Sanki ormanda çok yakınımızda akan bir şelalenin sürekli sesini işitmemiş ama kendisini göremeyişimiz gibi.” İlhan Berk ve
“Erbil’in çeşitli kişilerin birbirlerine yazdıkları özel yaşam itiraflarıyla dolu mektuplardan oluşan bu romanı (yazarın başka birçok romanında olduğu gibi) estetik ya da erotizm ile etiğin çatışmasına bize bir aralıktan baktırırken, aynı zamanda bu çatışmanın kaynağını sorunsallaştırmaktadır. Çatışma, kabaca bakıldıkta, kuşkusuz romandaki olaylın kurgusuna aittir; fakat kurguyu da aşmakta, bizi bu romanın doğrulukla ilişkisi üzerine düşünmeye çağırmaktadır. Edebiyat ya da roman doğruyu söyler mi, söyleyebilir mi, özellikle bu roman Mektup Aşkları ise?
(…) Mektuplar ne varacağı yere varmıştır ne de varmamıştır ya da varmayacaktır; mektuplar yoldadır ve okuyanı çarpmaktadır. Tek doğru, mektupların yolda ve elden ele olduğudur.” Önay Sözer’in yorumu bulunmaktadır.