Bir Gün (Ayşe Kulin)
Arabama atlayıp Kapadokya’ya gittik. Yol boyunca hiç konuşmadık. İlk bir iki saat, ne konuşacağımı bilemediğim, kanımdan canımdan olan bu yabancının yanında otururken, bu yolculuğa çıktığıma pişman oldum. Nasıl geçecekti önümdeki dört uzun gün?
Kapadokya’ya yaklaştıkça, bölgenin dünya ötesi yapısı her ikimizi de büyülemeye başladı. Hafif hafif kar atıştırıyordu ve doğanın şekillendirdiği peribacalarıyla donanmış araziyi bir uzay ülkesine dönüştürüyordu. Sanki bu gezegende değil, başka bir yıldızdaydık. Sanki bulunduğumuz bu yeni ortamda, anlaşmak için, sese ve söze ihtiyacımız yoktu. Tanrı, gökten inmiş, arabamızın arka koltuğuna kurulmuş, kardeşimle benim aramda konuşmadan anlaşmamızı sağlayan bir sistem kurmuştu. Sessizliğimizin içinde biz konuşuyorduk. Biz anlaşıyorduk. Biz bunca yıllık sevgisizliğimizi bitirmeye karar veriyorduk. Biz anamızı babamızı suçlamanın saçma olduğunda hemfikir oluyorduk. Hayat böyleydi işte, tuhaf bir şeydi.. O nedenle bağışlıyorduk, hem birbirimizi, hem onları. Biz, iki kardeş olarak varken, kendimizi yalnız, yapayalnız hissetmenin çok saçma olduğunu anlıyorduk sonunda. Uzaklarda da olsak, bambaşka ülkelerde de, biz birbirimiz için vardık. Biz kardeştik.
Kitaptan kısa bölüm yukarıda. Arka kapağı da aşağıda okuyabilirsiniz. Kolay okunan her zamanki gibi yazarın etkileyici hikayesi. Henüz okumadıysanız tavsiye ederim.
“… biz, iç içe büyüyen, iç içe yaşayan, birbirine benzeyen, kavgacı, hırçın ve inatçı, şefkatli, sevecen ve yürekli, sonsuz verici ve can alıcı, gözü kara, kurnaz, hain, aynı anda çileli, masum ve çocuksu biz! Biz, aynı toprağın çocukları.”
Ayşe Kulin, Bir Gün’de herkesin payına düşmüş bir kabusun öyküsünü ele alıyor. Güneydoğu’da yaşananlar iki kadının penceresinden olduğu kadar, iki tarafın, iki yaşamın, iki ucun da yaşamından kesitlerle göz önüne seriliyor.
Uzun yılların öyküsüyle bir gün içinde hesaplaşmak zordur kuşkusuz; bir gün belki yetersiz bir zaman. Ama bir gün bir başlangıç olabilir…
Bir Gün, bu başlangıcın arandığı bir roman.